26 Ocak 2011 Çarşamba

Meslek liselerinde, meslek seçimi


Bir önceki yazımda giriş olarak belirtmek istediğim saptamalardan biri de şudur. “Genel Liselerin Anadolu Liselerine dönüşmesi tamamlandığında, meslek Liselerine bugünkü öğrenci sayısından daha fazla sayıda öğrenci, “kaydını yaptıracaktır.”

Sınav sistemini doğru bir ölçme aracı olarak kabul ettiğimiz zaman, Anadolu Liselerine devam eden öğrencilerin, Üniversite sınavlarında “daha başarılı olacağı” bir gerçektir. “O halde meslek liselerine devam eden öğrenciler için meslek seçimi çok daha önemli hale gelmektedir.” Çünkü büyük bir olasılıkla öğrenciler, "seçimini yaptığı meslekte kalıcı olacaktır."

Diğer taraftan yeni yeni yürürlüğe girecek olan çalışmalarla, mesleki eğitime “özel sektöründe katılmasıyla” birlikte meslek lisesi mezunları seçimini yaptıkları mesleklerde çok daha kolay iş bulabileceklerdir. Konuyla ilgili haber aynen şöyledir.

“Çalışma Bakanlığı Müsteşarı Birol Aydemir, endüstri meslek liselerini özel sektöre devredeceklerini açıkladı. Pilot projeyi başlattıklarını belirten Aydemir, sanayicinin yönetimine gireceği bu okullarda doğrudan ihtiyaç duyulan vasıfta eleman yetiştirileceğini söyledi. Bu yolla önümüzdeki 5 yıl içinde 900 bin kişinin iş sahibi olmasını hedeflediklerini kaydeden Aydemir, okullarda, Milli Eğitim, sanayi ve ticaret odası ile Çalışma Bakanlığı'nın olduğu üçlü bir yönetim modeli oluşturulacağını vurguladı.”( 19.10.2010; İbrahim Balta)

Genel Liselerin, Anadolu Liselerine dönüşmesiyle birlikte geçerli not sistemine göre başarısız görünen öğrencilerin, boşu boşuna Anadolu liselerini doldurmasının önüne de geçilmiş olacaktır.

Bana göre bu durum, "Cumhuriyet tarihinde belkide ilk kez, okuyacak öğrenci ile mesleğe yöneltilmesi” gereken öğrencileri birbirinden ayıracaktır.

Sadece bu yönden bakıldığında bile proje, "tam bir dönüşüm projesidir." Yeter ki bu öğretim yılının başında Anadolu Liselerine kayıtlar yapıldıktan sonra “boş kontenjan teranesiyle” ortaya çıkan iltimaslar gibi durumlar gerçekleşmesin.

Şu anda meslek seçiminde uygulanmaya devam eden ve en çok “akıntıya karşı kürek çektiğimiz yön” olarak düşündüğüm konu ise öğrenci “meslek seçim yaşıdır.”

Mevcut durumda öğrenci, ilköğretimden sonra 9. sınıfı okumakta ve bu sınıfı tamamladığında meslek seçimini “ortalama notlarına” göre yapmaktadır.

Meslek Lisesine gelmek zorunda kalan bir öğrenci, eskisi gibi en çok arkadaş gurubu yüzünden gerçekleşen gene liselere kayıt yaptırma şansı olmadığı için devam edecek uygulama mecburiyetinden “ortalama puanına, ailesinin isteğine ve istediği meslek lisesinin alan kapasitelerine göre “ meslek seçimini” gerçekleştirecektir.

Öğrenciler 9. Sınıfın sonunda 15-16 yaş civarında olacaktır. “Bu yaştaki öğrenciler kendi, geleceklerini belirleyecek olan meslek seçimini sağlıklı yapamazlar. Çünkü yaşları itibariyle ne mesleklere ilgi duyarlar, ne de herhangi bir mesleği öğrenme ihtiyacı içerisindedir;” ama ilgi alanları belirlenebilir ve o yönde yöneltilebilirler."

Veliler de çocukları için meslek seçemezler. Onlar küçüklüğümüzden beri bizi Pilot, Doktor, Mühendis yapmak için uğraşır dururlar.

Her kademedeki mesleki geçişler gelişmiş ülkelerdeki uygulamalara bakılarak yapılmalıdır. Çünkü eğitim dünyanın her yerinde olduğu gibi bilimseldir. “Ağaç yaşken eğilir” gibi yerel kalıplarla yapılan meslek öğretimi buraya kadardır.

Hiç olmazsa “Genel Liselerin, Anadolu Liselerine dönüştürülmesi” gibi bilimsel bir projenin ışığında, meslek öğretimi ve meslek seçim yaşına ilişkin düzenlemeler vakit geçirilmeden yapılmalıdır.

Mesela, meslek seçimi “10. Sınıf sonunda gerçekleştirilmelidir.” 9. ve 10. Sınıflarda öğrencinin mesleklere ilişkin ilgisi ve merakı "uzman öğretmenler" aracılığı ile belirlenmeli ve öğrenci bu mesleğe yöneltilmelidir. 11. Sınıfın hemen başında gerçekleşen meslek seçimi, 12. Sınıfı da kapsayarak meslekler arası geçişlere imkân verecek biçimde ve esnek olarak düzenlenmelidir. Böyle bir düzenleme sağlıklı bir meslek seçimi için öğrencinin gerekli yaşa ulaşmasına zaman bırakacaktır.

Tabiî ki meslek seçimi açısından zincirin bir halkasını düzenlemek yetmez. Sistemin tamamının yeniden gözden geçirilmesi gerekir.

Sonuç olarak öğrenci, meslek liselilerinin bünyesinde bulunan “mesleki alanlardan” herhangi birini ilgi alanına göre kendi istediği için ve uzman bir öğretmen yardımıyla seçmelidir. Puanının yettiği veya ailesinin istediği için değil.
resim: psikolojim.org

29 Kasım 2010 Pazartesi


23 Kasım 2010 tarihli birkaç gazetenin manşeti, “Eğitimde Fatih Projesine” ilişkindi. Sabah gazetesinin “Kayıp yılları geri istiyoruz” manşeti, “öğretimin bilimsel kalıplara oturmasını sağlamaya katkıda bulunacak bir projede, eğitimde boşa geçen yıllara atıf yapan bir anlam taşıyordu.
Törende konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; "Bizde müfredatın tartışma konusu olduğunu göremezsiniz ya da çok nadir şahit olursunuz. Eğitim metotları, eğitim teknolojileri, eğitimde fırsat eşitliği, imkânlar konuşulmaz! Varsa, yoksa şekil konuşulur, varsa yoksa şekil tartışılır" diyen Erdoğan şöyle devam etti: "öğrencinin neyi öğrendiği, neyi öğrenemediğinden ziyade ne giydiği, ne okuduğu, hangi okulu tercih ettiği ya da etmesi gerektiği gündemi işgal eder. Avrupa ülkelerindeki çocuklar sınıflarında bilgisayarla eğitim görürken, akıllı tahtalar kullanırken, yaşam boyu eğitimi tartışırken, bizde meslek liseleri, üniversite öğrencilerinin kılık kıyafeti, zorunlu eğitimin süresi konuşuldu."
Benim de, özellikle vurgulamak istediğim nokta “mesleğimiz açısından” gerçekten de budur.
Bizim eğitim sistemimizin en büyük sorunlarından birisi, öğretmenin kendi görevinden başka her şeyle ilgilenmesidir.
Mesela öğretmen, liselerde bir “güvenlik görevlisi, ” İlköğretimde ise bir neredeyse bir “dadıdır.” Birçok öğrenci velisi de, bizi çocuklarının ders günü sonuna kadar “özel bakıcısı” sanmaktadır.
Öğretmen asıl görevi olan “öğretmek görevini” bir kenara bırakan, Pazartesi sabahları, Cuma akşamları, okul her tatil oluşunda ve her milli bayramlarda okunan “İstiklal Marşımızın” yılmaz bekçisidir(!). Bu törenlerde öğretmen öğrencilere kıpırdamadan nasıl durması gerektiğini otoriter bir ses tonuyla söyler ve öğretir. Disiplin olayları daha çok bu törenlerde çıkar.
Kolay değil öyle öğretmenin mesleğinde yükselebilmesi. Memurlaşması gerekir önce(!). Sistemde, öğretmenin öğretimi "nasıl gerçekleştirdiği" ile kimse ilgilenmez. Ve "iyi öğretmek" hiçbir zaman öğretmenlikte yükselebilme kriteri (zaten öğretmenlikte yükselebilme, rekabet ölçütleri yoktur) olmamıştır.
Öğretmen kendisine öğretilmek üzere verilen çocuğun terbiyesiyle ne kadar ilgilenirse o kadar göz doldurur.Öğretmen törenlerde teneffüs aralarında çocukların ne giymesi gerektiğini ne kadar sert bir dille söylerse, hatta öğrenciyi ne kadar hırpalarsa o kadar iyidir.
Öğrenci saç ve modellerinin uzunluğu, gücünü saçlarının uzunluğundan alan “Samson’un” biyografisinden çok daha önemlidir öğretmen için…
Ne yazık ki, okullarımızda her kademede üniversiteler dahil kendini “öğretmenden çok eğitici (terbiye edici)” zanneden memurlardan “çokça” mevcuttur.
Öğretmen, mesleğinde yükselebilmesi için gerekli, tabi ki gizli olan milli ve dini ölçütlerin kafeslenmesinden çıkamayıp üzerine asla vazife olamayacak görevleri yerine getirme arzusuyla yanıp tutuştuğu süre içerisinde de bu durum devam edip gidecektir.
Bu süreçten kurtulup bir türlü “ne yaparım da öğrencilerime, ilgili konuyu daha iyi öğretirim” sorusunun cevaplanması basitliğine hiçbir zaman geçemez.
Böyle bir sorunun gereğini yerine getirenler ise, yöneticiler tarafından bir şekilde halledilir. Çünkü öğretmen mesleğini yapıyordur. Öğretiyordur yani...
Diğer taraftan toplumumuz da bu yönde öğretmenden hiçbir istekte bulunmaz. Öğrenci velileri de en çok öğrencisinin kılık-kıyafetiyle, saç modelleriyle ilgilenen otoriter öğretmenleri sever . Onlar için bu tür öğretmenler "oturaklı" öğretmenlerdir(!).
Okullarda "öğretim amaçlı teknolojilerin" kullanılması birçok "martavalın da" sonunu getirecektir.
Erdoğan’ın törende yaptığı konuşmada olduğu gibi, kendimizi gelişmiş ülkelerle bu açıdan kıyaslamak, hem öğretim kalitemizi yükseltecek hem de "öğretmenin" saçla sakalla ilgisi olmadığını gösterecektir.
Tüm öğretmen arkadaşlarımızın günü kutlu olsun.